İncil Nedir? Niçin Dört Ve Yalnız Dört İncil Vardır? İncil Tahrif Edilmiş midir?

İncil Nedir? Niçin Dört Ve Yalnız Dört İncil Vardır? İncil Tahrif Edilmiş midir?

İncil aslında, Mesih İsa'nın getirdiği müjdedir;demek ki bu sözcük M. İsa'nın tüm öğretilerini kapsamaktadır. İncil söz­cüğü kendisi ise Yunanca bir sözcük olup aslında "Müjde" demektir.
 

Ancak İsa'nın kendisi hiç birşey yazmamış ve hiç bir kim­seye hiç bir şey yazdırıp dikte etmemiştir; kasabadan kasaba­ya, köyden köye giderek bu Müjdeyi sözlü olarak bildirmiştir. Kendisini devamlı bir şekilde takip ederek sözlerini dinleyen Havarileriyle şakirtleri O'nun sözlerini az çok ezberlemiş ve sonra, yani Mesih İsa'nın ölümü ve Göklere yükselişinden sonra, onları halka ilân etmişlerdir. Ve daha sonra bu şakirtler­den dördü İsa'nın kısa birer hayat öyküsünü yazarak O'nun sözlerini de bu yazılarında kaydetmişlerdir; bu dört şakirdin isimleri: Matta, Markos, Luka ye Yuhanna'dır; bu sebepten do­layı İsa'nın aslında tek olan İncil'inin dört metni vardır. Bu dört metin M.S. 55-100 seneleri arasında yazılmıştır. Bu dört yazar, bu metinleri yazarken, sadece kendi hafızalarına güvenmemişlerdir; diğer şakirtlere ve M.İsa'yı tanıyıp O'nu din­lemiş olanlara da başvurarak bir nevi araştırma yapmışlardır; bizzat Luka bu gerçeği, İncil'in ilk satırlarında açık bir şekil­de ifade etmiştir (bk. Lk. 1.1-4).
 

Bu dört yazarın her biri şu veya bu noktaya daha çok önem vermiştir ve buna göre şu veya bu olayı daha çok ayrıntılı bir şekilde anlatmış, diğer olayların ise sadece bir özetini yapmış­tır. Örneğin. M. İsa'nın Nasıra'daki havrada konuştuğu zaman, Markos ve Matta sadece "halkı öğretmeye başladı" demekle iktifa ederler, Luka ise bu konuşmanın özetini vermektedir (Mt.13, 54; Mk. 6,2; Lk. 4,16-30). Başka bir yerde aynı Markos, "İsa... uzun uzadıya öğretmeye başladı", diye yazmıştır (Mk. 6, 34) fakat İsa'nın neler söylediğini hiç kaydetmemiştir. Bunun için, bu dört metin birbirinden farklı olabilir, fakat bu farkları sadece ifadeleri, şekillerini ilgilendirir, esas veya öğreti bakı­mından aralarında bir fark yoktur; bilhassa hiç bir çelişki yoktur.

Ayrıca bir çok "varyant"; demek ki elyazmaları arasında küçük farklar tespit edilebilir; bazen bir sıfat atlatılmıştır: bi­risinde "ağaçlar" yazılır, öbüründe ise "bir çok ağaç", v.s. Bu varyantların çoğu ise imla hatalarından ibarettir. Demek ki, bu nevi farkların çoğu müstensihlerin dalgınlığı veya yorgunlu­ğundan gelmektedirler ve bu nevi hatalar bütün eski eserlerde vardır, kolayca düzeltilir ve gerçekten öğretilerin esaslarını il­gilendirmez.

En farklı İncil metni Yuhanna tarafından yazılmış olan me­tindir. Yuhanna diğer üç şakirdin metinlerinden haberdar idi, ve üçü değilse de, hiç olmazsa birini veya ikisini okumuştur; bundan dolayıdır ki, onların yazdıklarını bir daha yazmak is­tememiştir; onların özet olarak yazdıkları bazı olayları daha ayrıntılı bir şekilde anlatmış ve özellikle M. İsa'nın öğretisi­nin içeriğine, iç tarafına, M. İsa'nın kişiliğine ve kendisi ile Peder Allah arasındaki ilişkilere önem vermek istemiştir. İs­kenderiye'li Klemens onun incilini "tasavvufi" veya "gizem­sel" bir incil olarak nitelendirmiştir.    

 

İkinci asrın ikinci yarısında Tatianus isimli bir Suriye'li ilahiyatçı bu farkları gidermek amaçlıyan bir eser yazmıştır; bu eserin ismi "Dia tessaron Euangelion" (bu deyim "Dörtlü İncil" olarak çevirilebilir). Mevcut olan dört İncil metnini ka­rıştırarak bir tek metin ortaya koymuştur. Fakat Kilise bu "tek" İncil'i hakiki ve resmi İncil olarak kabul etmemiş ve bu­güne kadar hala mevcut olan dört İncil metnine sadık kalmış­tır; çünkü hakiki İncil bu dört metinden ibarettir. Bu olay bi­ze şunu göstermektedir ki, daha o zamanlarda, demek ki ikin­ci asırda -180 senesi civarında - dört ve ancak dört İncil met­ni resmen kabul edilirdi: İznik konsilinden yüzelli yıl önce!

İkinci asrın ilk yıllarında ve sonraki asırlarda bir kaç hıristiyan yazarı bu dört metni örnek alarak ve onların boşluklarını doldurmak maksadıyla bir kaç risale ortaya koymuşlar; fakat bu kitapçrklar birer hayal mahsulüdür; bu yazarlar tasavvur ettiklerini kağıda geçirmişler. Bu risaleler genellikle M. İsa'­nın çocukluk ve gençlik yıllarına önem vermiştir; çünkü biraz önce zikrettiğimiz dört resmi İncil'de bu seneler hakkında çok az bilgi verilir, ve bu yazarlar bu "boşlukları" doldurmak iste­mişlerdir. Bu yazarlar kendilerinin yazdıkları bu metinleri ka­bul ettirmek için onları "incil" olarak tanıtmışlardır ve onlara "Petrus'a göre" veya "Yakub'a göre" v.s. Havarilerin isimleri­ni de vermişlerdir; birisi de, Pilatus'un anılan manasına gelen "Pilatus'un yaptıkları" isimli bir risale telif etmiştir. Fakat bu eserler tamamen birer hayal mahsulüdürler; onları bir nevi "dini roman" olarak nitelendirebiliriz. Bu eserlerin yazarlarının maksadı, tarihi yazmak değil, okuyucularına yüksek duy­guları ilham etmek idi.


İkinci asrın sonuna doğru yazılmış olan "Pavlus ve Tekla'nın Hikayesi" adlı romanın yazarı bu­nu açıkça itiraf etmiştir. Bu eserler dini ayinlerde okunmamış ve Katolik Kilisesi - ya da herhangi bir hıristiyan Kilisesi - ta­rafından geçerli sayılıp kabul edilmemiştir; birer edebiyat eseri olarak okunmaktaydılar. Bugünkü tarihçiler bunları bu nitelikteki eserler olarak okumaktadırlar ki, o zamanlarda halk arasında yaygın olan ananeleri, gelenek ve görenekleri bu eserlerden öğrenebilirler. Bu eserlere, sahte manasına ge­len "apokrif' ya da "apokrifa" denilir, çünkü bunları yazan muharrirler, yazdıkları olayların tanığı değildiler ve onları sahte isim altında neşretmişlerdir.

İncil değiştirilmiş - tahrif edilmiş midir?

Arasıra şu sorular sorulmaktadır: Hıristiyanların bugün okuduklan İncil sahte midir, İncil değiştirilmiş mi?

Kimiler ise açıkça, İncil değiştirilmiş, tahrif edilmiştir, di­ye iddia ediyorlar; bu iddia herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçek imiş gibi ileri sürülmektedir. Fakat bu iddiayı ispat edecek bir belge ibra etmezler.

Bu nevi iddiaları ileri sürenlere göre İncil'in nihai şekli, demek ki bugün elimizde bulunan İncil'in şekli ve metni an­cak dördüncü asrın ilk çeyreğinde, daha doğrusu MS. 325 se­nesinde İznik'te toplanan Konsil tarafından tespit edilmiş.

Bu Konsil'de ise M. İsa'nın şahsiyeti, mahiyeti ve uluhiyeti tartışılmıştır; İncil'in metinlerinin sahte veya sahih oldu­ğundan ise hiç bahsedilmemiştir. Ayrıca, biraz önce gördüğü­müz gibi  daha ikinci asrın ikinci yarısında dört ve ancak dört İncil metni Kilise tarafından resmen kabul edilirdi. Ayrıca, bu Konsil'den önce yazılmış olan elyazmaları çeşitli müzeler ve kütüphanelerde hala mevcuttur, ve bu elyazmaların metinleri bugünkü İncil'in metinlerine uymaktadır. Bunun için, İncil değiştirilmiştir diyen iddialar hiç bir tarihi belgeye dayanmazlar, bilakis İncil'in tahrif edilmediği kolayca göste­rilebilir.

Bugün elimizde bulunan İncil metinlerini en eski nüshala­rı, en eski elyazmaları ile mukayese edersek, ikisinin aynı me­tin olduğunu müşahade ederiz. İncil'in en eski elyazmaları ikinci asrın ilk senelerinden gelmektedir ki, hiç bir eski eserin metni köküne, demek ki bizzat yazarın yazdığı orijinal metni­ne o kadar yakın değildir (1) . Sonraki asırlarda ise İncil'in nüs­haları sayıca o kadar çoktur ve o kadar çok yerlerde yayılmış­tır ki, onların hepsini bulmak ve aynı zamanda ve aynı şekil­de düzeltmek veya değiştirmek, "tahrif etmek" tamamen imkansız bir teşebbüs olurdu (2) . Zaten İncil'in tahrif edildiğini bugün ciddi tarihçi ve tenkitçilerin hiç biri iddia etmez. Ayrı­ca bazı müslüman ilahiyatçıları bile bu nevi iddiaların daya­nıksız olduklarını ve İncil'i tahrif etmek bu pratik sebeplerden dolayı imkansız olduğunu söylerler(3) .

 Özetleyerek diyebiliriz ki, İncil tektir, sahihtir, M. İsa tara­fından beyan edilmiş olan İncil, bugün Kiliselerde okunan metinlerden farksızdır. Bazıları, biz Hz. İsa'nın İncil'ini kabul ediyoruz, fakat bugünkü metinler tahrif edilmiştir ve bu se­bepten dolayı bugünkü İncil'i kabul edemiyoruz, derlerse de, bu nevi iddialar manasız ve isnadsız birer iddia veya bahane­dirler. Metni hiç bir yerde bulunmayan ve tamamen meçhul olan bir İncil'e inanmanın manası ne olabilir?

1) Örneğin: M. Ö. 428-348 seneleri arasında yaşamış ve yazmış olan Eflatun - ya da Plato -'nun eserlerinin en eski elyazmaları sadece M. S. 9 uncu ile 15 inci asırlara aittir; demek ki, Eflatun'un yazdığı zaman ve bu elyazmaları arasında bin yıldan fazla bir ara vardır. Homeros'un eserleri M. Ö. IX. asırda telif edilmiş, bu eserlerin bugün mevcut olan en eski el­yazmaları ise yine M. S. VIII. ve IX. asırlara aittir, demek ki, aslı ile en es­ki nüshaları arasındaki ara daha büyüktür. Latince yazılmış olan eserlerin durumu farklı değildir.

2) Şunu da ilâve etmemiz gerek ki, o zamana kadar yaşamış ve yazmış olan hıristiyan muharrirlerin eserleri de hâlâ vardır; onlar da birçok defa İncil'den parçalar aktarmışlardır. Bu hıristiyan eserleri ise o kadar çok ve o kadar haçimlidirler, ve dünyanın her tarafının o kadar çok yerlerine yayılmıştır ki, bütün bu eserlere aktarılmış olan İncil parçalarını tespit et­mek ve onları bütün elyazmalannda aynı şekilde değiştirmek düşünüle­mez bir teşebbüs olacaktı.

Biz burada, İznik Konsilinden önce yaşamış olan hıristiyan yazar­larının sadece en önemli olanlarını zikretmekle yetineceğiz (parentez için­de yaşadıkları tarihler ve bölgeler verilecektir):

Antakya'lı İgnatios (69-107; Antakya ve civarları, Roma)

Antakya'lı Theophilos (öl. 182, Antakya)

Aristides (ikinci asır, Atina)

Eirenaios (140-202, Anadolu, Lyon/Fransa)

Havarilerin Öğretisi (150-190, Kuzey Suriye)

Hegesippus (110-175, Filistin)

Hipolytos (170-235, Roma)

İskenderiyeli Dionysos (195-265, Mısır)

İskenderiye'li Klemens (150-210, Mısır, Filistin)

Justinus (100-165, Filistin, Efes, Roma)

Kiprianus (öl. 258, Kuzey Afrika)

Lactantius (260-325), Kuzey Afrika, Anadolu, Almanya)

Methodius (öl. 311, Anadolu)

Niksar'lı Gregorius (213-272, Anadolu)

Novatianus (190-257, Roma)

Origenes (183-254, İskenderiye, Filistin)

Romalı Klemens (1 inci asır, Roma)

Tatianus (120-180, Suriye, Roma)

Tertullianus (160-245, Kuzey Afrika, Roma)

3) Örneğin, şu tanınmış isimleri zikredebiliriz:


Al-Darimi tarafından nakledilmiş olan bir Hadis (789-869); meşhur Türk düşünürü ve hekim İbn Sina (980-1037); Al-Gazâli (1059-1111); Al-Râzi (1149-1209; İbn Haldun (1332-1406); Sayyid Han (1817-1898); Muhammed Abduh (1849-1905); Kâmil Hüseyin (1901-1977).

  
78 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın