Hıristiyan inancının felsefeye ilk yaklaşımları

Hıristiyan inancının felsefeye ilk yaklaşımları

"Havarilerin Kilisesi" çağında Hıristiyanların Yunan felsefesine ilk yaklaşımı pek olumlu olmadı. Paulus'un Atina'daki vaiz faaliyetleri, orada yaşayan Epikuros'cu ve Stoa'cı filozoflarla tartışmaları Havarilerin İşleri Kitabında anlatılmıştır. Atina Meclisinde konuşmaya davet edilen Paulus, Hıristiyan dininin özetini vermekle başladı, ancak sözü ölümü izleyen ebedi mükafat veya cezaya getirdiğinde, dinleyiciler kendisiyle alay ederek Meclisi terkettiler. Paulus sonradan, Hıristiyan imanının "insan bilgeliği üzerine değil, Tanrının gücü üzerine kurulmuş olduğunu" yazar. (17, 16-34) Birkaç yıl sonra Paulus, iki yıl kaldığı Efes'te, Tyrannus'un felsefe okulunda sürdürdüğü görüşmelerden ve tartışmalardan daha olumlu sonuçlar elde etti. Bilginlere göre Paulus, bu süre içinde Hıristiyan mesajını Roma İmparatorluğunda yaşayan müşrik entellektüellerce anlaşılabilecek şekilde sunmayı öğrendi. Efesli'lere ve Kolose'lilere yazdığı mektuplarda bu yeni yaklaşım açıkça belli olmaktadır.

İlk çağ hıristiyanlarının geri kalanları ise Yunan felsefesine kuşku ile bakıyor, bazan de onu kesinlikle reddediyorlardı. Kanılarına göre, Yunan felsefesi müşrik Yunan dini ile özdeşleşmişti ve felsefe müşrik dünya görüşünün entellektüel bir ifadesi olmaktan öte gitmiyordu. Bu nedenle, bu putperest bilimin kendilerine verecek birşeyi olmadığını savunuyor, ona Tanrıya imanın düşmanı gözüyle bakıyorlardı.

Bununla birlikte, Yunan felsefesi Atina ve İskenderiye gibi iki büyük merkezde birbirinden farklı şekilde gelişiyordu. Atinada felsefe, sayılar ve evrenin bağlılaşımları hakkında içrek (esoterik/batini) spekülasyonların yolunu tutuyor, Pitagoras matematiğinin mistik öğeleri doğal bir mistisizm doğrultusunda gelişiyordu. Selâmeti, Bilgeliğin babası, Misirl tanrı Tot ile özdeşleşen, Hermes Trismegistos'dan gelme iddiasında olan bir gizli bilgi aracılığıyla öğreten bir bilinircilik (irfaniye) cerayanı da Atina Akademesinde en ağır basan felsefe akımı oldu.

Hıristiyanlar ise içrekliği (esoterizmi) hiçbir zaman kabul etmediler ve Lyon'lu Irenaeus gibi, Tertullianus ve Hippolytus gibi 2. ve 3. yüzyılın yazarları, hıristiyan dinine bilinirci öğeler getirenlere karşı eserler yazdılar. Bu yazarlar, bilinircilere karşı Kutsal Metinlerin açık (zahiri) anlamını, Kilisede Havarilere dayanan bir Kutsal Kitap yorum geleneğini, İsa'nın gerçek insan doğasını ve Tanırının yarattığı evrenin iyiliğini savundular.

528 yılında, Hıristiyanlar sayısal hakimiyetlerini kurduklarında, Hıristiyan İmparator Justinianus müşrik Atina akademesini kapattı.

İskenderiye'de ise felsefeye, daha çok bilgiye ulaşmak için bir insani arayış, bireyin dini inançlarını ve örflerini aşan bir çaba nazariyle bakılıyordu. Isa devrinden beri büyük Yahudi filozofu Philon (M.Ö. 20 - M.S. 50) İskenderiye'de Yahudi düşüncesini Platonik ağırlıklı metafiziğe uygun terimlerle açıklıyordu. Bu nedenle, Hıristiyanların, Hıristiyan öğretisinin formüllerini saptarken, Yunan felsefesi terim ve kavramlarını kullanmaya İskenderiye'de başlamış olmalarına şaşmamak gerekir.

  
38 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın