• https://www.instagram.com/abchristiyanlik123/?igsh=MW9iaTI2dDJlbno4NA%3D%3D
  • https://m.youtube.com/@AzizKatolikler
Kürtaj nedir?

Kürtaj nedir?

"Kürtaj yaptırmış kadınlara söylemek istediğim önemli bir şey var. Kilise, kararınızı etkilemiş olabilecek çoğu etkenin farkında ve çoğu zaman acı verici ve hatta korkutucu bir karar olduğu konusunda şüphe duymuyor. Kalbinizde açılan yara, hala iyileşmemiş olabilir. Geçmişte vuku bulan olay son derece yanlıştı ve hala da öyle. Ancak cesaretiniz kırılmasın ve umudunuzu kaybetmeyin. Bunu anlamaya ve olan bitenle dürüst bir şekilde yüzleşmeye çalışın."

Papa 2. Jean Paul, Evangelium Vitae

"Kürtaj" nedir?

"Kürtaj" kelimesi insan fetüsünün (ceninin) doğum öncesinde bertaraf edilmesi anlamına gelir. Bu doğal olmayan şekilde, cerrahi veya kimyasal uygulamalarla yapılır.

Günümüzde kürtajların büyük bir oranı sosyal sebeplerden yapılmaktadır, tıbbi sebeplerden değil. Anne adayı, kendini bir bebeğe hazır hissetmediği için kürtaj yaptırabiliyor. Bazen de anne adayının ebeveynleri kürtaj yaptırmasını isteyebiliyor. Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Bu tür doğal olmayan kürtajların yaklaşık %93'ü, bu sıralananlar gibi tıbbi olmayan sebeplerden, yani seçime, tercihe bağlı gerekçelerle yapılıyor.

Kürtaj, gelişmekte olan bebeğin parçalanması ve bulunduğu yerden çıkarılması suretiyle hamileliği sonlandırır. Anne adayının aybaşı geçtiğinde ve hamile olup olmadığını düşünmeye başladığında bebeğin kalbi atmaya başlamıştır. Bu süre anne adayının son kanama döneminden yaklaşık bir ay sonraya tekabül eder. Genelde yedi haftadan veya 49 günden önce cerrahi müdahale, yani kürtaj yapılmaz. O zamana kadar (45 gün), bebeğin tanımlanabilir kolları ve bacakları oluşur. Ölçümlenebilir beyin dalgalari (yaklaşık 40 günde) gelişir. Yedi ila onuncu haftalarda, yani çoğu kürtajın yapıldığı dönemde, bebeğin parmakları ve üreme organları belirginleşir ve bebeğin yüzü tanınabilir şekilde insan suretini kazanır.

Bile İsteye Cinayet Tercihi

Kürtaj yapmayı düşünüyor musunuz veya yaptırmayı düşünen birini tanıyor musunuz?

İnsanlar kürtajdan bahsederken, genelde temel tıbbi detaylar hakkında konuşur. Kürtaj yaptırmanın veya yaptırmamanın sosyal, ahlaki ve hatta dini etkenleri genelde pek söz konusu edilmez. Aslında birçok kadın tıbbi prosedürü veya sağlık sorunlarını konuşmadan kürtaj yaptırmaya karar veriyor. Bu derece cehalet ve bilgisizlikle belki de ahlaki ve dini boyutu merak etmiyorlar bile. Ancak bu şekilde olmamalı.

Herkes sağlığını etkileyebilecek şeyler konusunda bilgilendirilme hakkına sahiptir. Öyle ki bir kadının bu tür bir cerrahi müdahaleye, özellikle de istemli kürtaja maruz kalması, ya da kürtaj için verilen güçlü ve etkili narkoz tarzı ilaçlara maruz kalması için bir sebep yok. Hatta bu ilaçların potansiyel ciddi yan etkileri konusunda da bilgilendirilmiyorlar.

Çocuk seçmek

Doğum öncesinde yapılan testler ve bu şekilde cinsiyetine bakılarak çocuk seçimi yapmak internet çağında oldukça normal bir hal aldı. Engelli insanları korumak çok takdir toplarken, devlet destekli görüntüleme ve kürtaj kurumlarına meydan okumak, birçok insanı karşınıza almak demektir. Hayatı doğum sonrasında "korunabilir" ve doğum öncesinde "korunamaz" diye ayırma garipliği, birçok insanın gözüne batmıyor. Kimse bir çocuğu doğduktan sonra öldürmek istemez. Ama insanlar bir canlıya rahme düştüğü andan itibaren doğumuna kadar yaşam hakkı verip vermemekte tereddüt ediyor. Aslında bunu da sorgulayabilmeleri ve düşünmeleri gerekir.

Toplumda kürtajın kadınlarda neden olduğu acıya, üzüntüye ve kürtaj kararı alan birçok kadın ile eşlerinin yaşadığı zorluğa anlayış gösterilir. Aynı şekilde yaşamsal fonksiyonunu gerçekleştiremeyecek kadar büyük engellilik sebebiyle ya da tibbi zorunlulukla kürtaj yaptıran çiftler ve ölü veya ölmekte olan bir bebeğin kürtajla alınması konusunda kürtaj hoş görülür. Ne yazık ki, evlilik dışı ilişki nedeniyle hamile kalan bir kadının sosyal endişelerle kürtaj yaptırması da hoş görülmekte. Bu, şizofrenik bir seçim doğasını yansıtır, çünkü çocuğunun yaşayıp yaşamaması konusunda anne-babanın mutlak bir yetkiye sahip olup olmadığı sorgulanmiyor. Eğer kürtaj anne tarafından tercih edildiyse, fetüs, artık hakkında yas tutulacak bir çocuktur. Kürtaj ile öldürülüp annenin kurtarılması gereken çocuk değil. Doktorlar ve hemşireler kürtaj karari alan kadının acısını görür, ama asıl sebebin kaynağına gitmek, onu engellemek için hiçbir şey yapmaz. Tam tersine, çocuğun ölümü, tam olarak onların eliyle gerçekleşecektir. (Bazı ülkeler, ebeveynlere çocuğun yaşayıp yaşamaması konusunda karar verme hakkını vermez, kürtaj işlemini sınırlandırır ve insan hayatının değeri açısından bu çok doğrudur).

Hayatın, tüm canlılar için bir değeri var mı? Hem engelliler hem de sağlıklı olanlar için aynı mıdır hayat? Eğer öyleyse, yaşamaya değer olduğunu kabul ettiğimiz bir hayattan rahimdeki bir bebeği mahrum bırakmak için bizi ne haklı çıkarabilir? Peki hayatlarının hiçbir değeri olmadığı fikrine haklı olarak karşı çıkılan, engelli doğan insanlara ne diyoruz? Bu durumda, şunu hatırımızda tutmamız gerek: insanlar, ilgilenmedikleri şeyler konusunda objektif menfaatlere sahip olabilir. Her ne kadar uzun ya da kısa olsa da yaşamın kendisi de bir çocuğun objektif menfaatinedir. Aynen, diğer insanların normal hayatta sahip olduğu şeyler gibi. Diğer bebekler gibi, rahimdeki bebeğin de geleceğe dair objektif menfaatleri vardır. Henüz dünyaya gelmediği, bunlara sahip olamadığı ve bunları net olarak anlayamadığından dolayı, onun hayatının daha önemsiz sayılması mevzu bahis değildir, olamaz.

Elbette hamilelikte anne bedeni de söz konusudur, ancak hamilelik sadece bir beden yükünden ibaret değildir. Bu noktayı unutmamak gerek. Eğer bir kadın izole bir yerde tek başına çocuk dünyaya getirse, doğacak çocuk anne bedenine haftalarca muhtaç olacaktır; örneğin, anne sütü emzirme gerektiği için. Aynı annenin kendisinin de yeni doğmuş bir bebekken kendi annesinin bedenine muhtaç olduğu gibi.

Çocuğun anne bedenine muhtaç olması, onun daha düşük bir sosyal statüye sahip olduğunu göstermez. Evet, anne-baba olmak, ciddi şeyler gerektirebilir - öyle ki bu beklentiler, çocuğun engelli olması durumunda daha ciddi hal alabilir. Ancak, bu taleplere gereken yanıt, çocuğun hayatını almak değil, çocuğu ve ailesini desteklemektir. Anne-babalik, olmasına karar verdiğimiz çocuğu seçmek değildir, çünkü bir mala sahip olurken yaptığımız şey gibi davranamayız. Anne-baba olmak, sahip olduğumuz çocuğa veya çocuklara kayıtsız ve şartsız bir sevgi ve hoşgörü gerektirir.

Artık normal karşılanmaya başlamış bu çocuk seçme uygulamasını enine boyuna sorgulama cesaretimiz olmalı. Sadece bunun bir uzantısı olan istenmeyen insan kategorisini değil. Kral çıplaksa, çıplak olduğu söylenmeli. Bu dürüstlüğü sergilemek gerek. Hatırlanması gereken bir husus da anne-babaların dünyaya getirdikleri çocuklara sahip olmadıkları. Gerek doğumdan önce, gerek doğumdan sonra çocuklara sahip değildirler. Çocuklar Rab'bin ailelere bir emanetidir. Engelli doğan çocukları, ebeveynlerinin takdirine göre öldürmek savunulamaz. Aile otonomisi, çocuğun yaşamasına veya ölümüne karar verecek yetki kadar geniş olamaz. Çocuğun annesine bağımlı olması durumu, gerek doğumdan önce, gerek doğumdan sonra bir insan yaşamını sonlandırmak ya da "kontrol" etmek için bir gerekçe değildir. Eğer gerçekten insanların eşitliğini ve insan öznesinin beden doğasını ciddiye alıyorsak küçük bebeklerin haklarını da tanımalıyız.

  
209 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın